25 Haziran 2011 Cumartesi

yillik izin geldi catti

bütün yıl boyunca yıllık izin hayaliyle çalıştım durdum. ve iki hafta boyunca yıllık izinde olucam, bir süre ara veriyorum yazılarıma! merak etmeyin yıllık iznimi 5yıldızlı tatil köylerinde ya da çalışanlara yönelik hazırlanmış avantajlı tur paketleriyle geçirmeyeceğim. zaten henüz izinde ne yapacağımı da planlamadım, biletleri aldık ve gidiyoruz bir yerlere. bu aralar tatil heyecanıyla geçici bir mutluluk yaşıyorum, dönüşte ağır sendromlar yaşamaktan korkuyorum. İki hafta boyunca özgürüm oh yeah:))))))


22 Haziran 2011 Çarşamba

ofis dışındayım

''Şu anda her ne kadar ekran karşısında oturuyor ve bana iletmiş olduğunuz epostayı görüyor olsam da içimden okumak gelmiyor. Hatta kazara okusam da konu üzerinde herhangi bir işlem yapasım yok. Hatta ve hatta durumun aciliyeti beni zerre ilgilendirmiyor. 
Anlayacağınız üzere kendimde değilim ya da hiç bu kadar kendimde olmamıştım.
Size hemen yanıt vermeyeceğim, hatta belki de hiç yanıt vermem, bilemiyorum. Bugün ruhum hiç olmadığı kadar ofis dışında.
Saygılarımla.''

20 Haziran 2011 Pazartesi

işsizliğin tadı başka

Geçenlerde uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla bol bol zaman geçirme fırsatı yakaladım. Yıllarca bir şirkette çalışmış, sistem neyi gerektiriyorsa boyun eğmiş ve en sonunda tak demiş canına ve istifayı basmış biri kendisi. İşten ayrıldıktan sonra zayıflamış, gençleşmiş ve dinçleşmiş olduğunu fark etmemek mümkün değildi. Bana dedi ki kendime geldim, adeta yeniden doğmuş gibiyim. Hobilerimi gerçekleştirmek için bol bol zamanım var, hayat sürekli erteleyerek gitmiyormuş dedi. Onu tanıyanlar da bana sürekli sorup duruyor, hala iş bulamadı mı diyorlar. Arkadaşım iş aramıyor ki, işsizliğin tadını sonuna kadar çıkarıyor:))

13 Haziran 2011 Pazartesi

ofis fiskoslari

hayatımızın büyük çoğunluğunu ofiste geçirince normal olarak dedikodu durumları patlak verir. ofiste dedikodudan kaçınmak mümkün değil, birileri sizin hakkınızda konuşur siz de başkalarının hakkında. kendinize yakın gördüğünüz kişilerle hoşlanmadığınız durumların dedikodusunu yapmak da ayrı bir keyif. bazen kulağıma geliyor hakkımda diğerlerinin ne konuştuğu.
tabii herkese sırlarınızı anlatmak olumsuz sonuçlara yol açabilir, söylediğiniz bir şeyi başkalarından duyabilirsiniz. dedikodunun bu kadar yoğun olmasının sebebi de asla haz etmediğiniz insanlarla ortak bir hayata sürüklenmek zaten. farkına varıyorsunuz birçok şeyin ama aktaramıyorsunuz karşınızdakine, yüzüne söyleseniz hayatınız söner çünkü!!
bir düzenek kursam ve kişilerin birbirleri hakkında söylediklerini kaydetsem best seller album olur!
xo xo gossip girl:)))

11 Haziran 2011 Cumartesi

kübik hayatım

işe başlamadan önce kübik kelimesini sadece sanatla ozdeslestirmistim. isyerinde bu kelimeyi ilk duyduğumda da ne olduğunu anlamadım. meğer yerden tasarruf ederek balık istifi oturduğumuz masalara kübik deniyormuş. kübik kelimesine de kübik kültürüne de alışmam biraz zamanımı aldı. 
ben yıllarca hep sessiz ortamlarda ders çalışmaya alışmışım, kübik hayatı açık ofis ortamı demek, herkesin konuşmasını dinleyince 10 dkda yapacağım işi ancak 1 saatte yapabildiğimi fark ettim. neyseki kulaklıklar devreye girdi, müzik dinleyerek çalıştığımda kimsenin sesi beni rahatsız etmemeye başladı. bu sefer de bana seslenilse de duymamaya başladım. 
bana en gereksiz gelen şeylerden biri de kübikleri kişiselleştirme, kişiye özel hale getirme çabaları. kadınlarda cicili bicili aksesuarlar, çiçekler böcekler, erkeklerde ise tuttukları takıma ilişkin simgeler, ebeveynlerde çocukların resmi, bazen sevgililerin resmi falan. bana biraz tuhaf geliyor, normalde merhaba dahi demeyeceğim insanları bana dair şeylerle bu kadar boğmak istemiyorum. bana ayrılan minicik kübiğime bakanlar, kupa ve bardaklar, çalışma kağıtları, kitaplar vb. şeyler görür. 
çalışma alanını kişisel hale getirmek sanki bana ben bu yeri çok benimsedim demekmiş gibi geliyor, sanırm kübik hayatım hala bana biraz garip geliyor!


8 Haziran 2011 Çarşamba

mutluluk paylaştıkça güzelmiş:))

arkadaşların sevincini, işteki başarısını yaşamak da ayrı bir keyfimiş. bugünlerde birkaç güzel haber aldım. aslında söyleyecek çok bir şey de yok, blog mantığında bir yazı da olmadı, ama mutluluğu paylaşmak da ayrı güzelmiş:))

7 Haziran 2011 Salı

değişim iyidir

Değişim kurumsal yaşamın değişmeyen mottolarından biridir. Etrafınıza bir baksanız herkes değişime inanılmaz açıktır, herkes değişim çabası içindedir. Halbuki kurumların kültürleri yıllar içinde oturmuştur ve değişim karşısında esnek olamayabilir. Kısaca değişen sadece görüntüdür, zihniyet çok zor değişir. 
Ben de son günlerde çalıştığım şirket için küçük, kendim için büyük bir değişim yaşadım. Yıllardır yaptığım ve artık piri olduğum işleri bırakıp yepyeni bir alanda göreve başladım. Daha ilk günden değişimin bana ne kadar iyi geldiğini anlatamam. Bir şeyler değiştirmek gerçekten zor, geride pişmanlıklar yaşar mıyım acaba düşüncesiyle harekete geçmek ise imkansız. Değişim öğrenmek ve kendini yenilemek için çok büyük bir fırsat, zor olan geçiş dönemi. Onu da atlatmak için eski deneyimlerimden edindiklerimi yeri geldiğinde kullanmak üzere saklı tutarak kendimi yeni bilgilerle donatacağım. 
İnsan aslında biraz zorlanıyor, konfor alanını bırakıp bilnmeyene doğru ilerlerken. Kurumsal hayatım yine aynı kurumsal hayat. Belki ileride daha köklü değişikliklere ihtiyaç duyabilirim ama şimdilik bu değişim iyi geldi. Heyecanlıyım, oh yeah!!



2 Haziran 2011 Perşembe

kukla değişkenler

kurumsal hayata ayak uydurmuş olmak demek sürprizleri olgunlukla karşılayabilmek ve kolaylıkla yeniliklere adapte olabilmeyi getiriyor beraberinde. değişkenler (ki neye göre değiştikleri asla bilinmez, bir kuralı yok bunun) karşısında dirayetli durmak ve olan biteni kişisel algılamamak gerek. her şey istendiği gibi kılıfına uydurulur ve nasıl olduğunu anlamadan karşınıza çıkar. bazılarının şansı yaver gider dikiş tutturur bazıları da sistemin açıklarıyla eğlenme yoluna gider, benim gibi :) ama yine de kurumsal hayatın içinde debelenip duruyorum, bata çıka!

1 Haziran 2011 Çarşamba

2+2= ?

işe başlarsınız, size basit işler verirler, dersiniz ki ofis hayatı zor tabii beni baştan korkutmak istemiyorlar, yavaş yavaş ağırlaşacak. zaman geçer verilen işlerin niteliğinin değişmediğini görürüsünüz. açıkçası bazen okulda verilen ödevleri yapmak işteki sorumluluğumdan daha ağırdı ve ben daha çok çaba harcamıştım öğrencilikte başarılı olabilmek için, dersiniz. 
ben böyle bir senaryo yaşadım ve uzun süre kendime sordum madem böyle bir iş yapacaktım ben neden okudum yıllarca üniversitede?
artık sormuyorum kendime bu soruyu, kurumsallaştıkça farklı yorumlamaya başlıyorum çünkü çoğu şeyi ve zihnim de farklı çalışmaya başladı. dedim ki kendime 'unut üniversiteyi, güzel yıllardı geçti gitti. şimdi kurumun normlarına göre hareket etme zamanı. oyunu kurallarına göre oyna!'
çünkü fark ettim ki üniversitedeki bilgilere göre yürümüyor burada işler, farklı sistemler geliştirmek lazım başarılı olabilmek için iş hayatında.