26 Mayıs 2011 Perşembe

bugun değil her gün cok kurumsalsın şekerim




son günlerde en çok duymak istediğim şey ne kadar kurumsal göründüğüm. cidden aylardır buna kasıyorum ben. herhangi bir yanlış algıya yer vermeyecek şekilde kendi çapımda kurumsal bir imaj oluşturmaya çalışıyorum. aylardır kişiliğimi yansıtmayacak kıyafetler giyiyorum sadece belirgin renklerin hakimiyetinde, kişiliğimi yansıtacak herhangi bir aksesuarla bile tamamlamıyorum giydiklerimi. akılda kalmak istemiyorum, dikkat çekmek istemiyorum çünkü. buna da alışmak epey zamanımı aldı, alışmak gerekir miydi tabii tartışmalı ama neyse. işe başlayana kadar kıyafet alırken kendime dikkat çekici, düşüncelerimi, karakterimi yansıtacak kıyafetler seçerdim. ne zaman işe başladım en silik, iddiasız, dikkat çekmeyen, klasik kıyafetlere yoğunlaşmaya başladım. desenli, kabartmalı, yazılı tshirtlerden uzaklaştım, bir kotla bir kış geçirmeye başladım, sadece haftasonları serbest giyiniyorum, onda da bazen dışarı bile çıkmıyorum derken gündelik kıyafet almamaya başlamışım kendime. ve artık en çok zorlandığım şey günlük hayatımda nasıl giyineceğim oldu.
artık sadece iş günlerinde değil haftasonlarında da oldukça kurumsal giyiniyorum, neler ettin bana kurumsal yaşam??

blog üzerine

blog yazmak acayip keyifli, kendimi sosyal medyada ifade ediyorum. sonuçta facebook ya da twitter'da kendi kimliğimle yer aldığım için kendimi tam anlamıyla ifade eden yazılar yazamıyorum. suya sabuna dokunmayan geyiklerle ya da ne kadar kişiye özel görünse de kendini tanıtmak istediğin bir kimlikle çıkıyorum ortaya kendi ismimle yazdığım yazılarda. burada kim olduğumu açıklamıyorum çünkü çekiniyorum. yazılanların kurumsal yaşamdan esinlenerek yazılmış olması belki bazı kişileri rahatsız edebilir. her ne ise, henüz kurumsal hayattan kopmaya hazır olmadığım için kurumsal kimliğimle yazmaya devam edeceğim.


25 Mayıs 2011 Çarşamba

ohh bee bugün de bitti

iş çıkış saati gelince mutlu oluruz hele o gün diğer günlere nazaran daha hızlı geçtiyse daha da mutlu oluruz. yine yoğun bir gün geçti ve ohh be dedim bugün zaman ne kadar da hızlı akıp geçti!! ve sonra durdum birden, zaman bu kadar değerliyken daha yapacak çok şey varken en kötü şey zamanın hızlı geçmesi. mesela tatile gittiğimde ya da sevdiğim bir şeyle uğraştığımda zamanın akmasını hiç istemem, daha da yavaş geçsin, hatta zaman dursun isterim. 
ofiste genel olarak herkes günün hızlı geçmesine sevinir. bu da demek oluyor ki aslında kimse ofiste zaman geçirmeyi sevmiyor. tatildeyken ya da sevdiği bir işle uğraşırken kim ister ki zamanın çabucak geçmesini?



kurumsal temsil

son günlerde kurumsal temsille kafayı yemiş durumdayım, günlerdir belki aylardır düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. kurumsal temsil için beklenenler sanırım aşağıdaki şeyler:
  • kurallara uygun giyinmek, kişilğini değil kurumun ciddiyetini yansıtan 'kostüm'ler seçmek
  • canının istediğini yapmamak, kendini sürekli ciddi ve kurumsal gözükmek için kasmak
  • 'coffee break' yapmak, çalışma alanında değil ortak kullanım alanlarında kişilerle kaynaşmak
  • bağlı olunan yöneticinin sözünden çıkmamak, yetki sınırlarını aşmamak
  • sürekli 'kurumsal' kelimesini cümle içinde kullanmak
  • görünen kuralların yanısıra görünmeyen kurallara da riayet etmek (bunun için kurumun etik kurallarını benimsemek ve özümsemek gerek)
  • kurumun çıkarlarını kendi çıkarlarından önde tuttuğunu etrafa yansıtmak
  • her şeyi kurumsal kalıp içine başarıyla yerleştirmek 
  • kendin olmamak, kendine bir karakter yaratmak ve onu başarıyla canlandırmak
bunları yapan kurumsal temsile uygun olabilir diye düşünüyorum!



23 Mayıs 2011 Pazartesi

zor tabii

bugün ofiste kafayı yedim sanırım. 4 günlük 19 mayıs tatilinden sonra ofisin ilk günü gerçekten zorladı beni. önümde yapmam gereken bi ton iş ve ben tatil hayalleri kuruyorum, çalışmanın sonu nereye varır diye kendime cevaplar bulmaya çalışıyorum ve bir türlü tatmin edici sonuçlara ulaşamıyorum. beni bu hayatta şu havasız ortamda nefes almaya zorlayan nedir ki? paranın kölesi oldum sanırım aslında harcadığımdan da daha fazla para kazanıyorum, mutlu olmak için ihtiyaç duymadığım parayı kazanmanın ötesinde bişi olmalı beni burada tutan. belki de opsiyonsuzluktur ya da herhangi bir opsiyonun getirdiği riskleri göze alamama, kendine yeterince güvenmeme ve aslında hayattan ne istediğini bilememe durumları. net değil zihnim tabii ki. gelgit akıllıyım işte 1 gün öyle düşünüyorum 1 gün böyle. havalar ısındıkça çalışmak zorlaşıyor işte.
ama bu hayat beni çok yoruyor böyle.survivor adasına gitsem iyi gelir mi acaba? burada hayatta kalmaya çalışmaktansa belki orada hayatta kalmaya çalışmak daha kolay olurdu.


16 Mayıs 2011 Pazartesi

ofis hayatında epic fail durumları

  • kuruma uygun giyinicem diye kasarsın bir gün aman be yeter dersin, müdürler yok bugün, rahat giyineyim ve hoop müdürünle karşılaşırsın.
  • bir iş üzerinde çok çaba harcıyorsun finalize edemiyorsun, yedekte olsun diye arkadaşa gönderiyorsun ve o tamamlayıp müdüre iletiyor.
  • çok konsantre çalışıyorsun, kasıyorsun hata yapmamak için ve çok basit bir şeyi atlayarak tüm işi yanlış bir veri üzerinden hazırlıyorsun, tabii hepsi çöp.
  • aşırı performans gösterdiğin bir dönem, ama bir gün öğlen uyurken bir müdüre yakalanıyorsun ve sana performans primi vermemek için bunu öne sürüyorlar.
  • aynı müdür rahatsızlandığı için öğlen uyumak zorunda kalır.
  • işe geç kalmamak için işe yakın oturan bir arkadaşın evinde kalırsın ama o gün başka ofise gitmen gerektiğini unutursun ve kendi evinde kalsan aslında daha yakın olurdu.
gibi gibi maddeler uzar gider, bunlar benim ilk etapta aklıma gelenler, belki başka şeyler de eklerim yaşadıkça, gerçi epic fail yaşamasam daha iyi tabii!!!



izin mevzuları

üniversiteden mezun oldum, alışmışım rahat hayata, birden kendimi iş dünyasında buldum. aslında neden işe başladığımı da pek düşünmeden. sonuçta iyi bir okuldan ve iyi bir bölümden mezun olmuştum ve kurumsal bir iş hayatına atılmamadan daha doğal bir şey olamaz haliyle. işe başladım, dediler 1 yıl boyunca yıllık izin hak etmiyorsun!! yuh dedim, daha yeni mezun oldum, tatile bile gidemeden işe başladım, bu yaz denizsiz nasıl geçer?? (tabii bunları kendi kendime dedim) derken 1 yılım doldu ama yazın öyle dolu bir programım vardı ki haketmiş olduğum halde yıllık izine çıkamadım. bi de öyle pat diye canım sıkıldı ben tatile gidicem azcık kafamı dinleyip geleyim lüksüne sahip değilsiniz, önce iş programnızın el vermesi sonra da yöneticinzin onay vermesi gerekiyor.
iş yerinde tatil süreleri niye bu kadar az diye uzun uzun düşündüm. çalışanlara çok uzun süreli tatil imkanı sağlanırsa çoğu geri dönemez işe. yani fiziksel olarak işyerinde olsalar da bu yapay hayata adapte olmaları ciddi zor olur. o yüzden kısa süreli tatillerde birçok şeyi yapmaya çalışan çalışanlar tatilde o kadar yorulurlar ki adeta işe geri döndüklerinde dinlenebilirler. az zamanda çok iş yapmaya çalışmak yoruyor insanı ne de olsa.
bir de tatilde insanın sağlam kafayla düşünecek fırsatı oluyor, zihni boşalıyor ve daha sağlıklı bir zihne sahip oluyor. e bu da kapitalist iş sahiplerinin tercih ettiği bir şey değil. çünkü sadece onların istediği şekilde düşünen insanlara ihtiyaç duyuyorlar, sistemin ötesindeki düşünceleri duymak dahi istemiyorlar.
bunca yıllık deneyimimle öğrendim ki yıllık izin kurumsallığa zarar, iznin az kullanılanı hatta evde geçirileni makbul. 
zaten zamanla öyle bir noktaya geliyorsunuz ki arkadaşınızla aynı dönemde izni denk getiremez, tatile çıkacak kimseleri bulamaz olursunuz. bu da bireyin kurumsal yaşam içinde eriyip tükendiğinin en acımasız kanıtıdır işte.



14 Mayıs 2011 Cumartesi

iş hayatında beni gıcık eden şeyler


böyle bir liste oluşturmak beni daha da gıcık eder mi bilemedim ama içimde tutacağıma yaz gitsin ya dedim.Bunların hepsine dair ayrı hikayem var, bu listeye baktıkça onları hatırlayıp yazabilirim.
  • ağır vasıta olmalarına çok da bir iş yapmamalarına rağmen çok çalıştığı düşünülenler
  • her hareketinden yapmacık olduğu belli olsa da yöneticilerin bu davranışlara prim vermesi
  • kişilerin sadece kendini düşünmesi ve kendini daha iyi gösterebilmek adına başkalarını kullanması
  • saçma sapan dedikodularla kişilere imaj yapıştırılması
  • çalışıp çabalasan da hakettiğin değeri görememek
  • tek tip düşünce yapısının prim görmesi
  • farklı düşünenlerin olumsuz yargılanması
  • adaletin işlememesi
tüm bunlar beni inanılmaz yıpratıyor ve üzüyor. diyorum kendi kendime insanlar gerçeği görmekten çok mu aciz yoksa sen fazlasıyla mı gerçeksin??

11 Mayıs 2011 Çarşamba

kurumsal ilişkiler

işe başlayana kadar fark etmediğim bir şey var o da hiçbir zaman beraber yaşamak istemediğim insanlara tahammül etmediğim idi. etrafta hoşlanmadığın insanlar elbet oluyor ama ofis ortamında çalışana kadar istediğim ortamı seçme lüksüm vardı.canımın istediği eğlenceli insanlarla zaman geçirir ve en büyük hedefim daha çok insanla tanışıp daha da eğlenceli zaman geçirmek, o festival senin bu festival benim gezmek gibi şeyler idi. hiç kendime daha iyi bir evde oturayım, daha lüks bir lokantada yemek yiyeyim, daha pahalı kıyafteler giyeyim,işimde daha başarılı olayım gibi hedefler koymamışım. fark ettim ki hedef hayattan daha fazla keyif almak ise ofis ortamı size göre olmayabilir. 
İşe başladığım ilk gün ofisteki insanların akşama kadar bunalmadan nasıl çalışabildiklerine kafa yormakla geçti. İnsan üstü bir şey yaptıklarını düşünüp inanılmaz saygı duydum onlara. Çünkü işyeri bana bir çeşit hapishane gibi gelmişti. İçeride suni hava dolaşıyor, yüzlerde sahte bir ciddiyet, herkes her zaman aşırı meşgul, ama sanki en usta oyunculuklarla yazılı bir senaryo oynanıyor izlenimini edindim. Zihnimde bu düşünceler dolaşırken uyum sağlamakta bir hayli zorlandım bu yapay ortama. Ama insan kolay adapte olan bir insan, özellikle de düşünemeyecek derecede meşgul olduğunda neyin ne olduğunu ne olacağını sorgulamıyor ve varolana sesini çıkarmadan boyun eğebiliyor. bu inanılmaz bir özellik, çünkü rahatsız olsan da sesini çıkarmamayı öğreniyorsun çünkü öyle anlar oluyor ki çığlık atsan bile kendi sesini duyamıyorsun.
işyerindeki insanlar bana çok ilginç geldi, içlerinde birkaç tanesi hariç tabii ki, onlar da benim yakın arkadaşlarım. ekipler içinde ya da ekipler arasında beraber iş yapmak durumunda kalıyorsun, ailenden sevdiğin kişilerden daha fazla görüyorsun bu insanları ve bazıları aslında senin asla arkadaşın dahi olamayacak tipler, ve sen onlarla geçinmenin bir yolunu bulmaya çalışıyorsun. bu o kadar zorlayıcı geldi ki bana ilk başlarda nasıl iletişim kuracağımı bilemedim bu insanlarla. kendim gibi olsam fazla samimi olacaktım, hiç davranmasam dışlanacaktım. işte o zaman anladım sahte ilişkilerin nsaıl kurulduğunu ve yürütüldüğünü. 
ilk başlarda ne kadar zorlansam da şimdi ben de sahteleştim az biraz, o eskiden dalga geçtiğim insanlara benziyorum sanki yavaş yavaş, eh kurumsallaşıyorum kendi içimde olacak o kadar.

mail atmanın incelikleri

çalışma hayatımda en çok zorlandığım şeylerden biri mail metni hazırlamak ve ilgili kişilere maili iletmek oldu. mail metnini hazırlarken kurum içinden birine mi yoksa kurum dışından mı birine gönderiyorsunö ona göre dikkat etmem gerekti. kişilerin unvanlarına göre hitap şekli de değişiyor. bazen tanıdığın, samimi olduğun birine mail atarsın bi bakarsın ondan cevap gelmiş, ccde yöneticiler ve sizin samimi maille iş hallettiğinizi görüyorlar. kurumsallık yerle bir. 
mail yoluyla kişilere bilgi iletmek de çok riskli. bir keresinde başka bölümden birine bir konuyla ilgili yazılı mail atmıştım soruya cevap olarak. bu mail ccde tüm yöneticilerle üst yönetime kadar çıktı ve bu bilgiyi inisiyatif alarak üstlerime danışmadan bir arkadaşıma iletmiş olduğum için ayıplandım.
bir keresinde de mailde ters bir cevap yazmıştım, yine ccde ilgili yöneticiler bana cevap geldi, tabii ben kıpkırmızı.
tüm bu saçmalıklardan sonra korkar oldum mail yazmaktan. basit bir maili atmadan önce tüm olasılıkları göz önünde bulundurmaya çalışmaktan mail atamaz hale geldim. herkese kurumsal dille yazamıyorsun, bazen samimiyetin laubali bulunuyor, bazen yapmacık bir kurumsallık yapışıyor üzerime, ulen össde böyle gerilmedim diyorum bazen. 
mail de beni geren konulardan biri de cc ye doğru kişileri yerleştirmek. ilgisiz kalır mail kutusunu doldurur diye yöneticilerimi bazı maillerde ccye koymadım ve inisiyatifi alıp kendim hallettim işleri. sonuç ne mi oldu? hiç şaşırmıyorum tabii şimdi ama o zamanlar çok ağırıma gitmişti.bana hiç iş yapmadığımı sadece verilenle yetindiğimi hatta onu bile tam olarak gerçekleştirmekten aciz olduğumu söylediler. artık arkadaşıma naber öğlen yemek yiyelim mi diye bile mesaj atarken ccye yöneticilerimi koyuyorum!! şaka tabii henüz o kadar kurumsallaşmadım:)

9 Mayıs 2011 Pazartesi

kurumsal bagliligin fazlasi zarar aman dikkat!!

kurumuma bagli olucam aman da kurumsal olucam derken cok dikkatli olmak lazim. zamanla oyle kurumsal olursunuz ki bireyselligi unutabilirsiniz. dengeli kurumsallik, orta yol bulmak en iyisidir ama bu da kolay degildir. kurumsallik yapiniza tamamen aykiri ise aci ceker, dislanirsiniz. sonra kendinizi kabul ettirme cabasi daha aci olur, derken ne kurumsal ne bireysel olur kobi kalirsiniz, ne uzalir ne kisalirsiniz. onemli olan kurum icinde kurumsalligin hakkini vermek ama bunu is disindaki hayata yansitmadan basarabilmek.o yuzden isten ciktiginizda isi iste birakin, is disinda gorustugunuz arkadaslariniz olsun, unvden fln olabilir. isyerinden olursa tum arkadaslariniz otomatik olarak isten konusacaksiniz bu da sizi kurumsal ortaminizdan uzaklastirmayacak. baska cevreden kisilerle baska konular konusmaniz gerekecek boylelikle mesai saatleri disinda zihninizi bosaltmis olacaksiniz. bunun disinda survivor izleyebilir, spor yapabilir, bilgisayar oyunu oynayabilir, muzik dinleyebilir, film izleyebilir, kitap okuyabilirsiniz, ne bileyim iste ugrasin bir seylerle.
size en cok zarar verecek olan sey kurumunuza gun gectikce daha da baglanmak, size dayatilan kurallara gore hayatinizi yasamak ve kendi benliginizden odun vermek ya da kendi benliginizi kurumsal kimliginizde bulmak olacaktir, aman uzak durun.

cok calisiyormus imaji yaratmak icin

yoneticilerinizin sizin cok calistiginizi zannetmeleri icin cok calismaya hic ihtiyaciniz yok. hatta cok calisirsaniz isler uzerinize yikilir ve reklaminizi yapmaz kendinizi pazarlamazsaniz calismaniz da ise yaramaz. o yuzden oncelikli yaptiginiz isleri bire on katatarak etrafiniza aktarin, onemli olan cevrenizde cok calistginiz imajini yaratmak. mesaiye kalin arada, mesaiye kaldigniza da yoneticileriniz taniklik etsin, onlar kaliyorsa siz de kalin. hatta ara sira ogle yemegine de cikmayin.bir isle ilgili gec saatte mail atin, isi mesai saatleri icinde bitirmis olsaniz bile cok acele etmeyin, aksam olsun, bi ara tv izlerken maili da ativerin. yaniniza gelip nbr diyen biri olursa cok nazik bir sekilde ama herkesin duyabilecegi bir ses tonuyla cok isiniz oldugunu soyleyin, sempatiklik adina oglen beraber yiyelim deyin yaniniza gelen arkadsiniza. bir espri varsa herkes guluyorsa gulun, esprileri yapan taraf surekli siz olmayin, arada yapin kiymeti olsun. yaptiginiz islerden bahsederken heyecanlanin ve sahiplenin. operasyonel hata yapmayin ve asla unutmayin. benim gibi hafiza sorununuz varsa surekli not alin, ama asla unutmayin.calisma arkadaslarinizla olumlu iliskiler icinde olun.  cok is yapmaniza hic gerek yok zaten yukarida saydiklarimi yapmak icin bir hayli calismaniz gerekecek!!!
ama sonrasında keyifle yan gelip yatabilirsiniz, oohhh misss!!!