üniversiteden mezun oldum, alışmışım rahat hayata, birden kendimi iş dünyasında buldum. aslında neden işe başladığımı da pek düşünmeden. sonuçta iyi bir okuldan ve iyi bir bölümden mezun olmuştum ve kurumsal bir iş hayatına atılmamadan daha doğal bir şey olamaz haliyle. işe başladım, dediler 1 yıl boyunca yıllık izin hak etmiyorsun!! yuh dedim, daha yeni mezun oldum, tatile bile gidemeden işe başladım, bu yaz denizsiz nasıl geçer?? (tabii bunları kendi kendime dedim) derken 1 yılım doldu ama yazın öyle dolu bir programım vardı ki haketmiş olduğum halde yıllık izine çıkamadım. bi de öyle pat diye canım sıkıldı ben tatile gidicem azcık kafamı dinleyip geleyim lüksüne sahip değilsiniz, önce iş programnızın el vermesi sonra da yöneticinzin onay vermesi gerekiyor.
iş yerinde tatil süreleri niye bu kadar az diye uzun uzun düşündüm. çalışanlara çok uzun süreli tatil imkanı sağlanırsa çoğu geri dönemez işe. yani fiziksel olarak işyerinde olsalar da bu yapay hayata adapte olmaları ciddi zor olur. o yüzden kısa süreli tatillerde birçok şeyi yapmaya çalışan çalışanlar tatilde o kadar yorulurlar ki adeta işe geri döndüklerinde dinlenebilirler. az zamanda çok iş yapmaya çalışmak yoruyor insanı ne de olsa.
bir de tatilde insanın sağlam kafayla düşünecek fırsatı oluyor, zihni boşalıyor ve daha sağlıklı bir zihne sahip oluyor. e bu da kapitalist iş sahiplerinin tercih ettiği bir şey değil. çünkü sadece onların istediği şekilde düşünen insanlara ihtiyaç duyuyorlar, sistemin ötesindeki düşünceleri duymak dahi istemiyorlar.
bunca yıllık deneyimimle öğrendim ki yıllık izin kurumsallığa zarar, iznin az kullanılanı hatta evde geçirileni makbul.
zaten zamanla öyle bir noktaya geliyorsunuz ki arkadaşınızla aynı dönemde izni denk getiremez, tatile çıkacak kimseleri bulamaz olursunuz. bu da bireyin kurumsal yaşam içinde eriyip tükendiğinin en acımasız kanıtıdır işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder